Manşet
KATILIM HAKKI
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de Çocuğun Katılım Hakkı: Madde 12: Her çocuk, kendisini ilgilendiren herhangi bir konu ya da işlem sırasında görüşlerini serbestçe ifade etme, görüşlerinin dikkate alınmasını isteme ve katılma hakkına sahiptir.
Çocuğun katılım hakkının tam olarak hayata geçmesi için, yetişkinlerin çocukların potansiyellerine inanmaları, onları bağımsız bir birey olarak görmeleri ve onlara güven duymaları gerekir. Yetişkinler çocuklara inanmaz, onların potansiyellerine güven duymaz ve onları bağımsız birey olarak görmezse, “katılım hakkı” gerçekleşemez. Bu nedenle, çocuğun katılım hakkı –diğer haklardan biraz daha fazla olarak- yetişkinler tarafından tamamen benimsenmeyi gerektirir. Çünkü çocuklar, yetişkinler tarafından kurgulanmış dünyada, yetişkinlerin yönettiği kurumlarla ve kurallarla yaşamlarını sürdürmektedir ve çocukların katılımı, anne babalar, öğretmenler, akrabalar, komşular, yöneticiler ve diğer yetişkinler tarafından gerçekleşebilmektedir. Ne yazık ki yetişkinler tarafından kurgulanan bu dünyada, çocuğa ilişkin genel yaklaşım, onların henüz yeterince büyümemiş, büyümesi gereken, korunmaya muhtaç, “tamamlanmamış” kişiler olduğu yönündedir. Çocuğun katılımının önündeki en önemli engel bu yaklaşımdır. Bu engel, ancak toplumda ve bireylerde demokrasi ve insan hakları kültürü- nün benimsenmesi ve yaygınlaşmasıyla ortadan kalkacaktır
. Katılım ayrıca, çocukların gelişimlerini sağlar ve bunu olumlu olarak destekler. Çocuklar, kendilerine her şeyin “sunulduğu” ve müdahale edemedikleri, değiştiremedikleri “pasif” oldukları ortamlarda ve durumlarda tam olarak 14 GÜNDEM: ÇOCUK! gelişemezler. Gelişim, hem bireysel, hem de toplumsal bir süreçtir. Çocuklar katılım süreçlerinde, seçenekler arasından tercih yapma, karar verme, toplumsal duyarlılık geliştirme ve işbirliği yapma becerilerinin yanı sıra kendilerine güven kazanır, neleri yapabileceklerini görür ve sonraki adımları için bir içgörü edinirler.
Katılım Sürecinin İlkeleri Çocukların katılımının göstermelik olmaktan çıkarılarak, hayata geçirilebilmesi için uyulması gereken bazı önemli ilkeler bulunmaktadır. Bu ilkeler şöyle sıralanabilir: - Katılım süreçlerinde, yetişkinlerle çocuklar arasında eşitler ilişkisi olmalıdır. - Çocukların potansiyellerine inanılmalı, onlara yaşamlarını değiştirme gücüne sahip oldukları anlatılmalı, onlara bu yönde olanak sağlanmalıdır. - Her katılım sürecinin sonunda, her zaman somut bir sonuç çıkmayabilir. Önemli olan bu süreçte yetişkinlerin ve çocukların kazanımlarıdır. - Katılım bazı çocuklara sunulan bir ayrıcalık değil, bütün çocukların hakkıdır. - Çocukların yetki ve sorumluk almaları sağlanmalıdır. - Süreçlere katılma konusunda gönüllülük temeldir. Katılmamayı seçmenin de katılı- mın bir biçimi olduğu unutulmamalıdır. Sadece, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme değil, Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi de çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşlerinin alınmasını, kendilerini ilgilendiren her konuda bilgi edinmelerini hükme bağlamaktadır. Ayrım Gözetmeme İlkesi: Çocuk hakları, istisnasız bir şekilde tüm çocuklar için geçerlidir. Çocuğun fi ziksel özelliklerinin, inancının, ana dilinin, cinsiyetinin ya da başka bir özelliğinin hiçbir rolü yoktur. Sözleşmeye taraf olan devletler, hiçbir ayrım yapmadan kendi egemenlik alanlarındaki bütün çocukların sözleşmede yer alan haklarını tanır ve taahhüt eder
Sözleşme’nin 2. Maddesine göre taraf devletler, Sözleşme’de yazılı olan hakları kendi ülke sınırları içinde bulunan her çocuğa, kendilerinin, anne babalarının, ya da vasilerinin sahip oldukları ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka düşünceleri ya da diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanırlar ve taahhüt eder. Ayrımcılık, bütün insanların haklara ve özgürlüklere eşit biçimde sahip olmalarını, bu haklardan eşit olarak yararlanmalarını önleme amacını taşıyan ya da bu sonuca yol açan herhangi bir ayrım, dışlama, kısıtlama ya da tercih yapılması anlamına gelmektedir. Haklar ve özgürlüklerden eşit biçimde yararlanma her durumda mutlak aynı tutumun alınması anlamına gelmemektedir. Ayrım gözetmeme ilkesi, kimi hak eşitsizliklerinde düzeltici olumlu eylemleri yani pozitif ayrımcı- lığı engellemez. Bu tür farklılaşmaların ölçütleri makul ve nesnelse, ayrıca özleşme çerçevesinde meşru bir amaca yönelikse, benimsenen tutumlardaki farklılaşma ayrımcılık anlamına gelmez
. Türkiye’de ayrımcılığın önlenmesi ulusal mevzuatta da belirtilmiş olmasına karşın, ne yazık ki tüm çocuklara tam olarak uygulanmamaktadır. Engelli çocuklar, evlilik dışı doğan çocuklar, kızlar, mülteciler ve mülteci statüsü kazanmak isteyen çocuklar, ülke içinde iç göçe tabi tutulan çocuklar, Kürt ve Roman çocuklar ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan çocuklar yeterli sağlık ve eğitim olanaklarına erişememektedir.
ŞİKAYET HAKKI
İsveç, Finlandiya ve Ukrayna başta olmak üzere pek çok ülke, çocuk haklarını korumaya yönelik şikayet merciileri oluşturmuştur. Çocuk hakları ihlallerinin değerlendirilmesine yönelik ilk şikayet mercii, 1981 yılında Barneombudet adı altındaNorveç'te kuruldu.[10] Başlıca görevleri arasında tehlike altında olan çocukların güvenliğini sağlamak, çocukların toplum içinde söz sahibi olmalarını teşvik etmek ve eğitim, sağlık, kültür gibi konuları esas alarak çocukların içinde yetiştikleri koşulları denetlemek olan ombudsman,[11] yasalar çerçevesinde bağımsız ve tarafsız[10] olarak hareket etmektedir. Ukrayna, dünyada çocukları bu merciiye atayan ilk ülkedir. 2005 yılı sonlarında göreve başlayan Ivan Cherevko ve Julia Kruk, bu ülkede hizmet veren ilk çocuk hakları ombudsmanları olmuştur.
ve bunların yanında, nüfus kütüğüne kayıt olma ,isim , vatandaşlık, ve mümkün olduğunca anne babasını bilme ve onlarla yaşayabilme hakları vardır...
Çocuk Hakları ve Eğitim
Bilgili, sorumlu, haklarından yararlanma yeteneği gelişmiş
çocukların topluma kazandırılabilmesi ancak iyi bir temel eğitim olanağının
sağlanmasına bağlıdır. Sözleşmenin 28 inci maddesi ile hiçbir ayırım
gözetilmeksizin bütün çocukların eğitim hakkına sahip olduğu belirtilmekte;
eğitimin kalitesini belirleyen bir çerçeve sunulmaktadır. 29. madde çocuk
merkezli bir öğretme ve öğrenme modelini öngörerek; öğrencilerin eğitim
sürecine aktif biçimde katılacakları, kendi başlarına sorunlarını
çözebilecekleri, yaşam boyu öğrenerek doğru kararlar verebilecek özgüveni
kazanacakları bir yapıyı gündeme getirmektedir.
Aktif ve çocuk merkezli bu yapının sağlıklı bir biçimde
işleyebilmesi için bu süreçte ulusal vizyon, strateji ve hedeflerin
belirlenmesi, ilke, politika prosedürlerinin açıkça tanımlanması, eğitim düzeyi
ve başarı için standartların koyulması, nitelikli insan gücünün bu projede yer
alması, kaynakların harekete geçirilmesi, kamuoyunun duyarlılığının artırılması
ve etkili bir denetim mekanizması kurulması gerekmektedir. Toplumsal değişim ve
kişisel dönüşümde yaşamsal bir önemi olan eğitimde, erişilebilirlik, kalite,
esneklik ve kız çocuklarına yönelik ayırımcılığın önlenmesi gerçek demokrasinin
işlerlik kazanması için de bir zorunluluktur.
Beş Yıllık Kalkınma Plânında öngörülen “2000’li yıllar için
sağlıklı doğup büyüyen, gelişen, istismar edilmeyen, demokratik, lâik dünya
görüşünü benimseyen, çağdaş, inançlara ve insan haklarına saygılı, hak ve
sorumluluklarının bilincine varmış, katılımcı ve paylaşımcı, kendisini ifade
edebilen ve gerçekleştirebilen, hoşgörülü ve sevecen, moral değerlere sahip,
yararlı olmayı ilke edinmiş, çağdaş bilgi ve becerilerle donatılmış, üretken
bireylerin yetiştirilmesi” hedefi her zaman için vazgeçilmezliğini korumaktadır.
Bu hedef doğrultusunda 21 inci yüzyılın insanının yetiştirilmesinde önemli
açılımlar sağlayacak olan 8 yıllık zorunlu temel eğitimin 12 yıla çıkarılması
çabaları da eğitim hakkının yaşama geçirilmesine ve eğitim kalitesinin
yükseltilmesine ivme kazandıracaktır.
Herkese yüksek kalitede eğitim görme hakkının sağlanması, kişisel,
sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif yönlerden gelişme olanaklarının
sunulması, eğitim ve öğretimle kazanılanların toplumsal yaşama, kentsel yaşama
ve aile yaşamına katkı sağlayacak uygulamalara dönüştürülmesi gerekmektedir.
Toplumsal refahı geliştirmede, yaşam kalitesini yükseltmede, bilimsel ve
teknolojik alanda ilerlemede, ekonomik ve sosyal gelişmenin sağlanmasında çocuk
ve gençlerin eğitimine yapılacak yatırım en önemli yatırımdır.
Bu nedenle yakın gelecekte toplumun çocuklarla ve eğitimle ilgili
programlarının plânlanması ve izlenmesi, merkezi olmayan bütünleştirilmiş
plânlama ve seferberlik düşüncesinin özendirilmesi, özellikle eğitim ve
istihdam alanlarında cinsiyete dayalı eşitsizliklerin ortadan kaldırılması,
varlığını sürdürme ve gelişmeye yönelik, yaşama, büyüme ile psikolojik ve
sosyal yönleri olan gelişme için erken çocukluk döneminde bakım çerçevesinde
bütünleştirilmiş bir yaklaşım, çocuğun suistimal ve istismardan korunması,
ergen sağlığı ve gelişimi konularında devletin, sivil toplum örgütlerinin,
halkın ve ailenin Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasında iş birliği
yapması ve uygulamaların izlenmesi için yöntemler geliştirilmesi gerekmektedir
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin çocuğun yüksek kalitede eğitim hakkı
üzerindeki ısrarı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de eğitim alanındaki
yeniliklerin itici gücünü oluşturmaktadır. Eğitim kalitesi vizyonu, eğitim
sisteminin yönetimine de uzanmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı bu amaçla,
19.10.1999 tarihinde Toplam Kalite Yönetimi Uygulama Yönergesi ve Projesini
yürürlüğe koyarak merkez ve taşra teşkilâtından çağdaş yönetim anlayışı ve
felsefesini gündeme getirerek; 1999 yılında Ulusal Kalite Hareketine katılan
kurumlar arasında yer almıştır.
Ekonomik ve toplumsal kalkınmada itici güç olan nitelikli
insangücünü yetiştirmek gibi önemli bir görevi üstlenen Millî Eğitim Bakanlığı
Merkez Örgütünün, makro düzeyde politika oluşturma, araştırma, geliştirme ve
eşgüdüm sağlama görevlerine yaklaşımını ve örgüt kültürünü değişen yönetim
paradigmasının ürünü olan Toplam Kalite Yönetimi ilke ve felsefesi
doğrultusunda bir yapıya kavuşturması gerekmektedir. Toplam Kalite Yönetimi
Uygulama Projesi sadece sınırlı sayıda kişinin görevlendirildiği kalite
geliştirme ekiplerinin bürokratik bir işi olarak algılanmamalı, üst yönetimden
başlayarak, öncelikle eleştiriye ve bilimsel çalışmaya kapalı örgüt kültürünün
değişmesi için çaba gösterilmelidir. Yapıcı bir eleştiri niteliği
taşıyan“Özdeğerlendirme Araştırması” süreçlerine tüm kurum personelinin
katılımını sağlayacak önlemler alınmalı, kalite ekiplerine üst yönetimce
verilen desteği izleyen denetim mekanizmaları geliştirilmelidir. Mükemmellik
Modeli çerçevesinde gerçekleştirilen Özdeğerlendirme Araştırması ve daha
sonraki süreçlerde Bakanlık Personelinin eğitim ihtiyacı gerçekçi bir biçimde
belirlenmeli; “Toplam Kalite Yönetimi İlke ve Felsefesi ile Mükemmellik
Modeli”nin istenilen düzeyde uygulamaya geçirilebilmesi için, daha kapsamlı bir
eğitim plân ve programı yapılarak hizmet içi eğitimler yoğunlaştırılmalıdır.
Bilgi alt yapısı ve birikimi olmayan çalışanların kalite uygulamalarına destek
ve katkı vermesi olanaksızdır. Bakanlıkta önemli bir düzeye gelen Toplam Kalite
Yönetimi Uygulamalarında etkililiğin sağlanması ve Mükemmellik Modeline
işlerlik kazandırılması Çocuk Hakları Sözleşmesi uygulamalarına ve kaliteli
eğitime gerekli alt yapıyı oluşturacaktır.
Sonuç
Değişim, dönüşüm, yaratıcı düşünce, motivasyon, ekip çalışması,
etkili iletişim, önleyici yaklaşım, sorun belirleme ve çözme temeline dayalı,
toplam kalite yönetiminin eğitim hizmetlerindeki yaşamsal önemi; katılımcı,
paylaşımcı, astlarına güven duyan, yetki devri ile kaynak kullanımında esneklik
sağlayan, performans yönlü kültürü geliştirmeyi benimseyen lider yöneticilere
uygulanmalıdır. Zira küresel değişim ve gelişmenin itici gücü verimlilik ve
kaliteli eğitimdir. Genelde çocuk hakları, özelde kaliteli eğitim hakkının
CHS’inde yer alan vizyon doğrultusunda;
• Yaşam için öğrenme
• Erişilebilirlik
• Kalite ve esneklik
• Toplumsal cinsiyete duyarlılık ve kız
çocukların eğitimi
• Küçük çocuğun bakımı
• Anahtar olarak Devlet
ögelerinin ışığında, geleneksel yaklaşımları aşarak, nitelikli
insangücü potansiyeli ile 21 inci yüzyılda gelirini adaletle paylaşan, insan
haklarını ve demokratik özgürlükleri tam olarak kullanan, barış içinde,
gelişmiş dünya ülkeleri arasında seçkin yerini almış çağdaş bir Türkiye
hedefinin gerçekleştirilmesini kolaylaştıracaktır.
Çocuğun Yaşaması ve Gelişmesi İlkesi
Yaşamak, her çocuğun temel hakkıdır ve herkesin ilk görevi çocukların yaşamını korumaktır
ÇHS’nin 6. Maddesine göre: “Her çocuk yaşama hakkına sahiptir. Devlet çocuğun yaşamını ve gelişimini güvence altına almakla yükümlüdür”.
Yaşama hakkı, tüm hak ve özgürlüklerin kullanılmasının temelini oluşturan bir haktır. İnsan hakları içerisinde, değer sırası bakımından en başta gelir. Bu hak olmaksızın diğer hakların kullanılması mümkün değildir.
Yaşama hakkı, kişinin fi ziksel ve ruhsal bütünlüğünü koruyabilmesi ve varlığının çeşitli etkilerle bozulmasına engel olabilmesi anlamına gelir. İnsan hakları belgelerinin tümü yaşama hakkını güvence altına alır ve yaşama hakkını “dokunulmaz” bir hak olarak kabul eder. Çocuk Hakları Sözleşmesi de,çocuğun yaşama hakkını koruma altına almaktadır. Yasalarımızda da çocuğun yaşama hakkını koruyan, başta anayasa olmak üzere pek çok madde bulunmaktadır.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, yaşama hakkının gerçekleştirilmesinin yanı sıra, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için “mümkün olan azami çabanın gösterilmesini”, devletlerin sorumluluğu olarak görür. “Gelişme” kavramı, yalnızca çocuğun yetişkinlik dönemine hazırlanmasıyla ilgili değildir. Bu aynı zamanda çocukluk dönemi için, yani çocuğun içinde bulunduğu dönemin en elverişli koşullarda oluşturulması anlamına gelir.
Sözleşmeye göre devletler, çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâksal, psikolojik ve toplumsal gelişimini, insanın saygınlığı ile uyumlu biçimde gözetmeli ve çocuğun toplumda özgür bir birey olarak yaşamını sürdürmesi için gerekli önlemleri almalıdırlar. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde çocuğun yaşama ve gelişme hakkını koruma altına alan, bu konuda tüm yetişkinlere ve devletlere verilen temel sorumluluk şöyledir
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de Çocuğun Yaşama ve Gelişme Hakkı
MADDE 6
1. Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler.
2. Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler.
Çocuğun Yüksek Yararı İlkesi: Çocukları ilgilendiren bütün eylemlerde, öncelikle çocuğun yararının gözetilmesi gerekir. Çünkü, toplumun savunmasız bir grubu olan çocuklar, kendi haklarını arayamazlar. Hükümetler, gönüllü sektör, toplum kurumları, aileler, bakım hizmetleri verenler bu haklara saygı gösterme, ihlâl etmeme ve daha da ileriye götürüp, güçlendirme sorumluluğuna sahiptirler
Çocuğun yüksek yararı ilkesi, çocuk merkezli bir bakış açısını destekler ve çocuğun birbiriyle ilişkili hak ve ihtiyaçlarına dikkat çeker. Dolayısıyla, çocuğa sağlanan koruma kanunlarının, politikalarının ve uygulamalarının değerlendirilmesinde, çocuğun yüksek yararının göz önünde tutulması ve çocuklara yönelik temel hizmetlerin ekonomik reform ve açık azaltma dönemleri de dahil olmak üzere, her zaman korunması ve öncelik verilmesi gözetilmelidir.
Koruma, en genel anlamıyla bir bireyin yaşamını olumsuz bir biçimde etkileyecek olası bir tehlikeyle karşı karşıya kalmasını engellemek için alınan önlemleri ve savunuculuk çalışmalarını ifade etmektedir. Önlemler ve savunuculuk çalışmaları, bireyin hak ettiği yaşamı sürdürmesi açısından vazgeçilmez niteliktedir. Dolayısıyla, Çocuğun Yüksek Yararı İlkesi, çocuğun herhangi bir alanda ve herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kalmasının engellenmesini gerektirir.
Çocuğun yaşamını etkileyebilecek durumlar, fi ziksel, zihinsel, psikolojik, cinsel ve sosyo-kültürel nedenlerden kaynaklanabilir. Bu nedenle, çocuğun korunması, toplumun her düzeyinde, başta kamu idareleri olmak üzere, resmi, yerel, özel, akademik ve sivil toplum kuruluşları vb. tüzel kişilere; devlet başkanları, milletvekilleri, öğretmenler, doktorlar, polisler, anne babalar ve hatta çocuklar olmak üzere gerçek kişilere, etik ve yasal zorunluluklar doğrultusunda, birçok yükümlülük verir.
Her çocuğu öncelikli olarak ele alan, çocuğa ayırım gözetmeden saygı gösteren ve değer veren, haklarında alınan kararlara katılımını sağlayan ve kendilerini gerçekleştirebilmeleri için fırsat veren koruyucu bir sosyal destek sistemi oluşturmak, öncelikle o devletin anayasasında düzenlenir. Birçok devlette olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda çocuk ve çocuk haklarının korunmasına, başka bir ifadeyle çocuğun güvenliğinin sağlanmasına ilişkin genel kurallar bulunur. Bu kurallardan bir kısmı, temel hak ve hürriyetlerin düzenlemesiyle ilgilidir. Bu genel nitelikli kurallarla çocuk, gerçek kişi olarak, anayasamızın kullandığı deyimlerle, “herkes ya da vatandaş” olarak korunur. Bununla birlikte, koruyucu (kişisel) kuralların bazılarında çocuk, özel bir korunmaya sahip kılınmıştır. Yani çocuklar, kendilerine özgü kurallarla da korunur. Bunun yanı sıra çocukların güvenliğinin sağlanması için gereken örgütlenmeler kurulmuş ve geliştirilmesini sağlayan düzenlemeler için özel kanunlar çıkarılması kabul edilmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’nin çocuk koruma sistemi, ulusal mevzuat başta olmak üzere, onaylanan uluslararası sözleşmelere, belirlenen kaynak tahsisinden hükümetlerin tercihlerine kadar birçok etkenden etkilenmektedir
Çocuğun yüksek yararı gözetilerek yapılan dü- zenlemeler (etkinlik, hizmet, mekân vb.), söz konusu düzenlemenin öncelikle insan odaklı ve çocukları birey olarak gören, insan haklarına ve dolayısıyla çocuk haklarına duyarlı, bu hakları savunan, barışçıl, hoşgörülü, saygılı, özgürlükçü, eşitlik ve hakkaniyet ilkelerine sahip olması ile mümkündür. Dolayısıyla, çocuğa öncelik veren ve çocuğun yüksek yararını gözeten düzenlemelerin; - Çocuğa duyarlı ve çocuğun duyarlı olmasını sağlaması, 12 GÜNDEM: ÇOCUK! - Çocukların gereksinimlerinin farkında olması, - Çocuğu, ailesinden ve çevresinden kopuk görmeyen ve gereken kaliteli yatırımları yapması, - Çocukları her türlü tehlikeye karşı (istismar, zararlı alışkanlık vb.) koruması, bu tehlikeleri önlemesi ve gerekli tedaviyi sağlaması, - Kriz durumlarına (yapay ve doğal) hazırlıklı olması, - Sorunları öngören ve büyümelerini engellemesi, - Çocuklar için ve çocuklarla olan faaliyetlerine özel bir bütçe ayırma
- Kurumlarda çalışan kişilere düzenli bir bilgi ve deneyim aktarımında bulunan, bilginin bu kişiler arasında dolaşmasına olanak sağlaması, - İşbirliği ağı içinde bulunması gerekir. Dolayısıyla, çocuğun yüksek yararını gözeten bir düzenlemenin, çocuğun görüşünü alan, planlamaya önem veren ve uygulayan, kısa-orta ve uzun vadeli dengeleri izleyen, değerlendiren ve bunun için kaynaklarını ayıran bir yapıya sahip olması gerekir. Bu yapıların sürdürülebilirliklerini sağlamaları ise, politikalarını oluşturmaları ve izlemeleriyle doğrudan bağlantılıdır.